PHRASAL VERBS / DEYİMLER ve TÜRKÇE ANLAMLARI
laying down: belirleme, düzenleme; yere koyma
right on: devam et; tam isabet
cross out: çizmek, silmek, karalamak
hand over: vermek, devretmek; teslim
throw up: kusmak; vazgeçmek
hang in there: sebat et! dayan! gayret et!
black out: bayılmak, bilincini kaybetmek; karartma
short notice: kısa süre
rub up: tozunu almak, silerek parlatmak, ovmak
keel over: devrilip düşmek
back out: vazgeçmek, caymak; sözünden dönmek
fan out: yelpaze gibi açılmak; yayılmak, esmek
up for it: hazır, oynamaya hazır
double back: aynı yoldan dönmek; ikiye katlamak
in spite of: rağmen
put up: sunmak, arzetmek, bildirmek
hit on: birine asılmak; rastlamak; aklına gelmek
show up: çıkagelmek, meydana çıkmak; ifşa etmek
round trip: gidiş dönüş yolculuğu
get on: anlaşmak, geçinmek
hand it to: hakkını vermek, kabullenmek
firing squad: tören kıtası, idam mangası
part with: elden çıkarmak; vermek
blue in the face: çok kızgın; çileden çıkarılmış
put out: söndürmek; kapamak; üretmek
keep watch: bekçilik etmek, nöbet tutmak
pitch in: işe girişmek; beraber çalışmak
stay put: sabit durmak, kımıldamamak
head on: kafa kafaya, burun buruna
go along with: kabul etmek, desteklemek
play down: önemsememek, hafifsemek
fresh out: taze bitti
give or take: aşağı yukarı, civarında
fair game: meşru hedef; çantada keklik
well off: varlıklı; şanslı; iyi durumda
big time: önemli, en yüksek düzey
write off: iptal etmek; hiçe saymak
blow up: havaya uçurmak, patlatmak
say so: düşünce, iddia
pull strings: torpil yapmak
carve out: biçimlendirmek, oluşturmak, yapmak
fall out: kapışmak; bozuşmak
head start: avantaj, üstünlük
pull off: çıkarmak, soymak
count on: güvenmek
come in handy: işe yaramak
let it go: kafaya takmamak, peşini bırakmak
pass away: ölmek, vefat etmek
eye to eye: göz göze, karşılıklı anlayışla
make up: uydurmak, oluşturmak
take cover: gizlenmek, sığınmak
stick out: çıkıntı yapmak; besbelli olmak
turn up: bulmak, meydana çıkmak
rip apart: sökmek, parçalamak
tell on: ispiyonlamak, gammazlamak
push on: ilerlemek; devam etmek
take it: dayanmak, katlanmak
crime scene: olay yeri
go off: başlamak; ötmek; patlamak
be my guest: ne istersen yap; evinde hisset
leg it: koşmak; tüymek
take down: sökmek, parçalamak, devirmek
make sense: anlamı olmak; mantıklı olmak
lay low: yere sermek; gizlenmek
cut loose: çözmek, açmak, sökmek
settle down: yerleşmek, yuva kurmak
stand guard: nöbet tutmak
by all means: elbette, şüphesiz
dead end: çıkmaz, kör uç
now that: madem ki
snap out: pat diye söylemek, birden söylemek
chance on: tesadüfen bulmak
bundle up: sıkıca giyinmek
turn out: tersyüz etmek; sonuçlanmak
given that: varsayarak, farzedelim ki
worked up: öfkelenmiş; heyecanlı
cold feet: çekinmek; tereddüt, isteksizlik
take in: dolandırmak, kandırmak
in the wake of: ardında, yolunda
so be it : öyle olsun, hadi bakalım
as it were: sanki, güya, âdeta
in the first place: evvel emirde, en önce
make it: başarmak, yetişmek
loose end: yarım kalmış iş
washed up: işi bitmiş, hapı yutmuş
step up: yükseltmek, artmak